banner24
banner25

İnceden süzülen bir ışığa bakıyorum derinden. Işığın her yansıdığı noktayı gözden kaçırmamak için direnerek... Öyle ki her kaçan nokta yüreğimden uçacak bir zerreye işaret eder gibi. Kaçırmamam gerek, biliyorum. Düşlüyorum. Göremediğim her bir noktayı düşlüyorum, görebildiklerimin sığlığını bildiğimden... Kendime hiç kızmıyorum. İnsanım işte!

An geliyor sil baştan inceden süzülen ışığa bir daha derinden bakıyorum. Bir daha, bir daha bakıyorum, bıkmadan, üşenmeden… O ışığın yansıttığı sükûnetteki güzelliğe bakıyorum, hiç görmemişim gibi… Anı yakalarken mutlu da oluyorum. Işığın anını… Belki de ordayım tam da o ışığın içinde… Uzayıp giden belli belirsiz bir yol oluyor yüreğim o dakka… Işık nereye giderse oraya akıyor yüreğim yeniden. Yenileniyorum her bir noktada. Yüreğim yenilendikçe gözlerim yenileniyor hiç görmediklerimi görmeye başlıyorum. Öyle ki daha önce göremediklerimi neden göremediğimi bile düşünmeden akıyorum ışığın her bir noktasına derinden. Uzuyorum gökyüzüne inerken… Çıkarak indiğimi bildiğimden rahatım yine.

Işık süzülürken gökyüzüne doğru ince bir ses duyuyorum; bir keman ağlıyor… Kemanın ağladığını duyarak ışıkla süzülüyorum… Keman ağladıkça daha da çıkıyorum, yüreğimle yeniden gökyüzüne inerken… Bilindik bir an da değil bu neyin nesi bile demeden… Akıyorum bilinmeze keyifle…

Yenilendikçe sessizce çığlık atıyorum; meğer en çok kendimi özlemişim…

İnsan en çok kendini özlermiş meğer. Kendisi içinmiş onca “dolu” görülenler meğer. Bilmek için “dolulukların” gitmesi gerekiyormuş. Anlıyor ve rahatlıyorum.

İşte o an abartmak istiyorum tüm boşluğumu… Abarttıkça doluyorum kendime. Kendim doldukça her şey hiçleşiyor yüreğimde…

Düşünüyorum, düşündükçe ışığa daha derinden bakıyorum. Yüreğime danışıyorum. Buluyorum kendimce. Cahil aklımla gülümsüyorum hüzünle. Gözyaşım aktı akacak. Akmıyor taze bitmiş meğer.

O ışık uzantısı yüreğimi, beynimi nerelere götürüyor… Işık uzanıyor… Yüreğim uzanıyor, beynim sessizce tıkır tıkır çalışıyor. Işık beynime huzur getiriyor yüreğim zaten huzurdayken. Işığın huzurunda…

Çalan telefonlar, söylenen cümleler ne de anlamsız geliyor böyle anlarda. Sığlıktan prim yapmaya çalışan ve sığ mutluluk peşinde ne çok insan var diyorum içimden. Lakin biliyorum ki insan da şart. Susuyorum sadece rolümü oynayıp ışığın dışındaki dünyada da varlığımı sürdürüyorum. İyi bir rol insanı sabitliyor ve hiç değiştirmiyor. Mesele Rabbin vaadi olunca ve vaadi alınca gelen huzuru hangi insan bozabilir ki…

Belki herkes üzerimde nice hayaller kuruyor “ben” ışıkla uzanırken… Umursamıyorum. Rabbimin vaadini yaşarken üzerimde kurulmuş hayallerin nazarı da işlemiyor…

İnsanlara ışığın her bir noktasını görebilmeye çalışan yüreğimle bakıyorum. Ve hatta sokaklara, hayatlara, mağdurlara, hayvanlara… Her şeye… Mutsuz oluyorum ve yine ışığıma dönüyorum. Kardelen gibi açmaya çalışmadan kardelenim diyenler belki de söyletiyor yine. Bilmiyorum ve yoluma devam ediyorum.

Hayatın içinde iyi bir rol oynarken “ne beklerken mutlu oluyorum” dediğimde aklıma sadece sıcacık bir el geliyor, yüreğin sıcaklığıyla ısındıran. Lakin herkesin eli soğuk geliyor, anlamıyorum. Yürekleri soğuk insanların elleri de soğuk olur biliyorum ama yine de anlamıyorum. Anlamak da istemiyorum…

Meğer en çok kendimi özlemişim… Meğer en çok kendim uzaktaymışım.

İnsan çırpınıyor kendini özlediğini bilmediğinde… Sanki özlediği birisi, bir şey gerçekmiş gibi. Çok iyi bildiğimden sözün gücünün yaşanmışlığına veriyorum yine. Çok çırpındığımdan biliyorum. Terler döktüğüm ve kendi terimi yine kendim sildiğim gecelerden biliyorum. Gözlerimin ferinin söndüğünü gördüğüm aynalardan biliyorum. Bir başkasını düşlemeyi beklemeyi, özlediğini sanmayı çok iyi biliyorum. Yanan yüreğimin yerinden çıkacak gibi olduğu gecelerden biliyorum. Meğer yananın “kendini özleyen ben” olduğumu bilmediğime yanarak geçmişe gülümsüyorum.

İnsan en çok kendine yanarmış meğer. Kendini özlediğini, kendinden uzaklaştığını bilmediğini yüreğine sormadığından biliyorum. Biliyorum. En basitinden, önemsenmediğimi en önemli olan “ben”den öğrendim yenilerde, ondan biliyorum. Meğer beni benden uzaklaştırmışlar. Meğer uzaklaşan beni çok özlemişim. Meğer aslında kendime yanmışım. Meğer aslında ben yeniden doğmuşum topraktan… Anne karnındaki duruşumla yattığımdan biliyorum.

Sevgi yolunda bir yolculuğuna çıkabildiğimden biliyorum. Çünkü içimdeki derin insan sevgisinin anlaşılamaması beni benden uzaklaştırmış meğer. Anlıyorum. Sığlıklar kopartmış kendimi, düşünüyorum.

Bir ağacın yamaçından bakıyorum sokakların sefil haline… Sokakları oluşturan insan akıllarına bakıyorum. O akıllar ki kendini özlediğini bilmeyen akıllar. Hep bir başkası için haykıran sükûtlar… Hırslar bile hep bir başkası için. Herkes birbirini geçmeye çalışıyor sokaklarda. Herkes birilerinin neden ondan gittiğini anlamaya çalışıyor sokaklarda, herkes öyle de böyle gülümsemiyor hayata, kendine… Bilmiyorlar kendini unuttuğunu… Bilemiyorlar karmaşada. Çünkü inceden süzülen ışığa derinden bakmıyorlar. Her bir noktada gökyüzüne uzamıyorlar. Olmuyor olamıyor… Olmayacak da…

Meğer “ben” en çok kendimi özlemişim.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.